Tipik Kelimelerle Tanımlamak İçin Oldukça Uzun Bir Zaman: 2019

“Çokça düştün, kimseleri düşüremedin. Kırıldın, ağladın, vurup döktün ama her şeyi içinde sakladın. Seni seviyorum kızım. Acılarınla baş etmeyi, onları pehlivanca sırtlanmayı öğrendin. Merak etmeye ve gelecek günleri görmeye hakkın olduğunu öğrendin. Büyümekten korksan da büyüyorsun ve bu konuda içimi rahatlatan tek şey; seçimlerinle istediğin gibi büyümen. Kadim olmayı öğrendin. Önceni bir kenara attın ve bugün ne olmak istiyorsan onu oldun. Düşe kalka da olsa hayatının yol ayrımına geldin. Hangi yoldan gidersen git, kulplara asıl çiçeğim çünkü eve dönmek istediğini biliyorum, belki de senin kapın açıktır, kim bilir?”

 Açıkçası, bir sene yani üç yüz altmış beş gün için berbattı ya da çok iyiydi demenin imkansız olduğunu savunuyorum çünkü hepimiz tüm hayatımız boyunca gülsek dahi yaprak dökeriz, bu gülerken fazla sarsıldığımız için bile olabilir. İyiydi ya da kötüydü gibi tipik kelimelerle tanımlamak için oldukça uzun olan bir zaman bahsi geçen.

 Benim için onuncu sınıf yani iki bin on yedi ve iki bin on sekiz eğitim öğretim yılı hayatımın en leş eğitim öğretim yılıydı. Kendimi en değersiz ve en yalnız istediğim zamanlardı. Çok mutlu bir yüzüm vardı okulda ama eve döndüğümde, odama gittiğimde gülmeyi beceremiyordum. Okulda çok aktiftim, türlü türlü etkinliklere katılmıştım ama içimde bir yerlerde gülümsemek için güç bulamıyordum. Öyle bir tükenmişlik içindeydim.

 Değişmekten, bununla beraber büyümekten korkuyordum ki bu ikisi doğru orantılı kavramlar. En basiti, asla kitaplarımın altını çizmem dedikten kısa bir süre sonra içimde kontrol edilemez bir şekilde kitaplarımın altını çizme isteği duydum ve çok korktum. Çünkü çok büyük laflar etmiştim nasıl tükürdüğümü yalardım? Gizliden gizliye de olsa kitaplarımın altını çizmeye başladım ama öyle çirkin çiziyordum ki öyle titretti ki çizgiler! Gören herkes ne kadar çirkin çizdiğimden eğer böyle yapacaksam hiç çizmemem gerektiğinden bahsediyordu ama ben çizerken öyle ürkek ve heyecanlıydım ki ve öyle bilgisiz. Bir yanda böyle yaptığım için kendimden nefret ediyordum çünkü kendime verdiğim sözleri tutmamış oluyordum öte yanda bu duygu öyle çok hoşuma gidiyordu ki! Bir kitabın altını nasıl çizeceğimden bihaberken bu işe girişmiştim ve acımasızca eleştiriliyordum, kimse titrek çizgilerimin arkasındaki duyguları görmüyordu. Bu durum, beni onuncu sınıfta ölesiye korkutan şeylerden sadece biri. Onun haricinde öyle çok şey oldu ki kendime olan saygımı yitirdiğim, bazılarını kimseye anlatamıyorum hatta kendime kabul ettiremiyorum.

 Sonra bir şey oldu. Bir rol modelin röportajını okurken rastlarız ya modelimiz söze şöyle başlar ‘bir şeyler kafama dank etti ‘ yahut ‘bir kitap okudum ve' derler. Bana da öyle bir şey oldu. Ne olduğunu tam olarak bilmiyorum bir şeyler içime yavaşça sirayet etti, beni iyileştirdi. Ve ben değişimin hayatın bir parçası olduğunu kabullendim. Bu tam olarak on birinci sınıfın ikinci dönemine yani iki bin on dokuz yılının ilk aylarına denk geldi. O yüzden iki bin on dokuzun yeri bende daha ayrı.

 İki bin on dokuz, benim bir şeyleri gerçekten yoluna koyduğum bir yıldı. Bazen yolda kaldım ama ağlamak yerine soluklandım. Yorulmak senin hakkındır dedim. Değerlisin sen dedim ve dostlarım buna yürekten inandım. Yürekten inanmanın iyileştiriciliği karşısında çokça afalladım tabii, siz de inanırsanız bir gün afallayacaksınız, bundan eminim.

 Yaşamın amacını bulmadım ki on yedi yaşındayım dostum, ne amacından bahsediyorsun? Daha hangi bölümden sınava gireceğime bile karar veremiyorum, yaşama amacıma nasıl karar vereyim? Yaşama amacımı bulmadım ama yaşamanın tadına varmayı öğrendim. Nasıl yaptım bunu, pek net hatırlamıyorum, her şey bir miktar flu, yavaşça içime işleyen her şey biraz flu olur zaten. Okuduğumu, çokça okuduğumu hatırlıyorum. Yazdığımı ve sorguladığımı bir şeyleri. Hata yaptığımı çokça, köşelerimi törpülerken kendimi kanattığımı ve sonra yaralarımı sardığımı. Risk aldığımı hatırlıyorum en net çünkü hayatımdaki en büyük değişim buydu. Risk benim için aşılmaz bir tabuydu ki sınavda iki şık arasında kalsam bile bir şık seçmiyordum yanlış çıkma ihtimalinden dolayı. Sorulan sorulara cevap vermiyordum yanlış yapmaktan korktuğum için. Sonra dostlarım, öyle riskler aldım ki endişelenmeyi bir kenara bıraktım. Otobüsten inemeyeceğimi, çok kalabalık olduğunu düşünmek yerine kendimi rahat bıraktım, bir sonraki durakta inmenin kötü bir şey olmadığını söyledim kendime. Geç kalmaktan korkmadım çünkü ben bir çalar saat değil, bir insandım. Ayağım takılacak, durup dinlenecektim. Hiç olmadı uyuyakalacaktım çünkü bir insandım etten ve kemiktendim, darbe aldığımda yaralanırdım. Risk aldım ve çokça sorguladım ve sonunda çokça şey öğrendim, çokça şeyin farkına vardım. Bu beni mutlu etti. Önceleri bir şeyin farkına varmak beni ağlatırdı çünkü değişirdim her farka varışta dostlarım, şimdiyse değişmeyi seviyorum.

Derim kalınlaşıyor mu bilemem çünkü artık daha da ayrıntılarda yaşıyorum. Bir kuşun uçuşunu izleyip mutlu oluyorum. Yapılan iyilikler karşısında minnettarlığımı ifade etmek bana çok büyük lezzet veriyor. Önemsenmeyen her şeye dikkat ettiğim günden beri sırtım yere gelmedi diyemem ama sırtım yere geldiğinde ağlamak yerine sırtımı kaşıdım. Bu yüzden derim kalınlaştı mı bilmem çünkü kötülüğe karşı kapatmadım kendimi, kapatamam zaten, öyle radikal olamam çünkü hayatımın bir döneminde öyle radikal oldum ki o günden sonra epey bir süre belimi doğrultamadım haliyle radikalliğe tövbe ettim.( Bu herkese naçizane tavsiyem )

 Hata yapmaktan korkmadım, ailem hakkında endişe etmedim çünkü ne yaparsam yapayım ben, seveceklerini öğrendim. Kızacaklardı ama kıyamayacaklardı çünkü nasıl kıysınlardı? Endişelerimi aileme anlattım çünkü yetişkinlerin biz bir şeyler anlatmazsak bizi tam anlamıyla anlayamayacaklarını öğrendim.

 Beni mutsuz eden her şeyi hayatımdan çıkardım. Boş tartışmalara girmedim çünkü sonunda üzülen tek kişi ben oluyordum, dedim ya artık daha da ayrıntılarda yaşıyorum. Fikirlerimi karşındakine nazikçe aktarmaya çalıştım ancak karşıdan bir zorbalık hissettiğimde konuyu tartışmaya kapattım çünkü bazı at gözlükleri çıkarabileceğinizden daha sıkıdır o yüzden boşa çabalamaya değmez.

İki bin on dokuz, kendimi ifade etmeyi öğrendiğim bir yıldı. Burkuldum çokça ama bunun olağan olduğunun farkındaydım, bizim gibi ayrıntılarda yaşayanlar tam da bir ayrıntının köşesinden burkulurlar. Burkuldum ama beni neyin gerçekten gülümseteceğini de buldum. Kendimi gerçekten gülümsetip gözlerime parıltılar kondurdum, bazı zamanlar ağlayıp pırıltılarını gölgeledim ama bilirsiniz bir camsil ve mikrofiber bez bütün lekeleri yok eder.

 Şimdiyse, yani tam şu anda, gecenin ikisinde kulağımda beni burkan bir şarkı çalarken nasıl mutlu bir yaşama kavuştuğum hakkında bir teşekkür yazısı yazıyorum.

 İki bin on dokuz, insan olduğumu öğrettiğin için teşekkür ederim.

 Sevgili iki bin yirmi, olmak istediğim insana dönüşemesem de olmaktan korktuğum bir insana dönüştürme çünkü şimdiki ben için dönüşmek hayatın bir parçası olsa da bazı dönüşümler hala korkutucu. İki bin on dokuzdan hatırlayacağın kadarıyla, ben bir insanım ve pürüzlere sahip olmak olağan şeyler.

 -pehlivan, kadim ya da sen ne istersen o.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

bebeler ölürse mutlu kalır benim bebem yaşasın tam büyüsün

çırpındım çabaladım su aldım batayazdım. ne güzel bir mayıs günü.

Hepimiz eve dönmeye çalışıyoruz.